13 Eylül 2012 Perşembe

GÜNEY AFRİKA İŞÇİ KATLİAMI ÜZERİNE...


Güney Afrika’da İşçi Katliamı’ndan Ufak Ders

Ağustos ayı sonunda Lonmin Marikana Platin Madenleri’nde maden işçilerinin otomatik silah kullanan polisler tarafından öldürüldüğünü televizyonlarda seyrettik. İlk işim hemen Güney Afrika basını ve Komünist Partisi’nin resmi sitesine göz atmak oldu. Ayrıca GAKP’sinin yakın müttefiki YKP’sinin sitesine de göz atıp bu katliamın sertçe kınandığını okudum.  Olay doğruydu ve aynı televizyonlarda naklen seyrettiğimiz gibi olmuştu. Gerek Afrika Ulusal Kongresi ve efsaneleşmiş Mandela, gerekse Güney Afrika Komünist Partisi uzun yıllar Apartheid rejimiyle mücadeleye etmiş yapılardı ve aralarındaki ittifak AUK iktidar partisiyken de sürüyordu.


Güney Afrika örneği Türkiye için olası bir Plan B olarak gösteriliyor. Bu ülke Afrika’nın Güney ucunda emperyalist kampın jandarmasıyken, konumu İsrail’i andıran güçlü bir sömürgeci ülkeydi. Kalabalık siyah nüfusun yönetildiği, beyaz azınlıktan tekelci burjuvazinin yönettiği ülkede siyahların "iç sömürge" olduğu söylenirdi. Portekiz’den bağımsızlığını kazandıktan sonra Angola’yı işgal etmiş ve Küba’nın Angola’ya askeri personel ve silah yardımıyla çekilmişti. Kendi arasında bölünmüş de olsa siyah halka en vahşi zulmün yapıldığı ülke AUK’nin uzun bir gerilla savaşından sonra beyaz rejimin tasfiyesiyle, AUK ve müttefiklerin deyişiyle “Milli Demokratik Devrim”ini sürdürmeye başlamıştı. * [10 Eylül Mpumalanga Toplantısı Ortak Açıklaması, 12 Eylül 2012,  kaynak GAKP website]

Ülke AUK yönetiminde BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) topluluğunda ayrı bir kategori olarak değerlendiriliyor. Zengin elmas, altın ve platin yatakları, şimdi AUK yöneticilerinin, içlerinde Mandela’nın akrabalarının da olduğu yeni ortaklar edinen İngiliz ve ABD tekelleri tarafından yönetiliyor. Bu madenlerde katliamlara rağmen direniş hâlâ sürüyor.  Lenin “politikanın ekonomiye önceliği”nden söz eder. Gerçekten de bu noktaya gelmeden önce Güney Afrika önce Libya müdahalesinde, sonra Suriye müdahalesinde emperyalist bloğa yaklaştı. En son hiçbir uluslararası hukuk tanımayan İran yaptırımlarına da destek vererek petrol alımını başka ülkelere kaydırdı. Bu arada madenlerde katliamla bu politika değişikliğinin altı çizilmiş oldu. Türkiye’yi Ortadoğu’ya model ülke gösterenlerin çantasında Güney Afrika’yı Türkiye’ye “model ülke” göstermek de var! Ama Türkiye’nin “sola kayıp” Güney Afrikalaşması olsa olsa komediye dönüşür.  Çünkü oradaki ittifakın çok uzun süreceğinin, siyahların tipik sınıf mücadelesi haline gelen eşitlik ve sosyalizm mücadelesinin sönüp gideceğinin hiçbir garantisi yok.

ABD ve İngiliz tekellerinin mülkiyetinde açlık ve sefalet ücretine başkaldıran işçilerin katledilmesi yeni bir şey değil elbet. Yeni olan beyaz polisin yanına siyah polislerin de katılması ve hınçla işçilere ateş etmeleri! GAKP bu olayların “trajik” olduğunu yazmakla birlikte henüz güçlü bir protestoda bulunmuyor.  Partinin 2012-2017 Siyasal Program Taslağının adı “THE SOUTH AFRICAN ROAD TO SOCIALISM” (Sosyalizmin Güney Afrika Yolu).

Ufak ders, ne kadar iyi niyetli olursa olsunlar, ittifakların küçük ortaklarının ittifaklara egemen olan güçlerin iktidar alanına hâkim olmadıkları halde, şimşekleri üzerlerine çekmeleridir. İktidarı alan devrimci güç, yalpalamaya başladığında mutlaka işçi sınıfının yeni sömürü tiplerini denemesi bunu izler. Sermayenin merkezileşip yoğunlaşmasının bu aşamasında, tekelci sermaye devlet bürokrasilerini kolayca satın alabilir ve medya imparatorluklarıyla her türlü manipülasyon yapabilir.  Ne kadar büyük ve efsanevi olursa olsun hiçbir tarihsel kişilik sınıf mücadelesinin temel yasaları dışında sermayeyle mücadele edemez. Yani kişi kültü sadece Stalin söz konusu olduğunda değil, Mandela söz konusu olduğunda da devrimci sosyalist hareketlere ciddi zararlar verir. İşçi sınıfını kaybeden sermayeye karşı savaşı baştan kaybeder.    

Ali Çakıroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder