16 Eylül 2012 Pazar

BİR TEORİK MODA...


Marx, Kırım Savaşı’yla ilgili yazılarında Fransız Devrimi’nin etkilerinin gecikerek de olsa Petrograd ve İstanbul’da da hissedileceğini yazmıştı. 21. Yüzyılın başında “modernleşme” karşıtı teorisyenlerin derdi bu olsa gerek: Fransız Devrimi’yle başlayan burjuva demokrasisi ve özgürlüğünün Batı Avrupa sınırları dışına taşmaması. Bu teorinin tam da Medeniyetler Savaşı’na denk getirilmesi nasıl bir rastlantıysa, bütün anti-sömürgeci, ulusal ve sosyalist devrimler “modernite” başlığı altında olumsuzlanıyor. Ama bu teori ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelenda gibi İngiliz sömürgeciliğinden devrimle kopan ya da İngiliz İmparatorluğu’yla farklı bağlılık ilişkilerini sürdüren ülkeleri içine almıyor. Çünkü medeniyetler savaşında bu modernleşmiş ülkeler tekelci sermaye saflarında.

13 Eylül 2012 Perşembe

GÜNEY AFRİKA İŞÇİ KATLİAMI ÜZERİNE...


Güney Afrika’da İşçi Katliamı’ndan Ufak Ders

Ağustos ayı sonunda Lonmin Marikana Platin Madenleri’nde maden işçilerinin otomatik silah kullanan polisler tarafından öldürüldüğünü televizyonlarda seyrettik. İlk işim hemen Güney Afrika basını ve Komünist Partisi’nin resmi sitesine göz atmak oldu. Ayrıca GAKP’sinin yakın müttefiki YKP’sinin sitesine de göz atıp bu katliamın sertçe kınandığını okudum.  Olay doğruydu ve aynı televizyonlarda naklen seyrettiğimiz gibi olmuştu. Gerek Afrika Ulusal Kongresi ve efsaneleşmiş Mandela, gerekse Güney Afrika Komünist Partisi uzun yıllar Apartheid rejimiyle mücadeleye etmiş yapılardı ve aralarındaki ittifak AUK iktidar partisiyken de sürüyordu.

10 Eylül 2012 Pazartesi

DEVRİM DERSLERİ


Che Guevara, ABD emperyalizminin Küba Devrimi’nden kıtadaki devrimcilerden daha çok ders çıkardığını söylemişti. Gerçekten de ABD kıtadaki müttefiklerini feodal tarımı çözmeyi hızlandıracak bazı “reformlar” konusunda sıkıştırmaya başlamıştı. Zamanın burjuva aydınları herhalde o sürece “Latin Amerika Baharı” derlerdi. Bir tarafta en zalim askeri diktatörlükler, arada bir seçimler, büyük toprak sahiplerini fazla incitmeyen “reformlar,” orduların yanında başka güçleri de ittifaka katma çabası ABD’nin Latin Amerika politikasını şekillendiriyordu. Şimdilerde yapılan Soğuk Savaş tahlillerinde sanki süper güçler arasında bir denge varmış gibi gösteriliyorsa da dünyanın her yerinde fiili süper güç yine de ABD’ydi. SSCB aslında kurulduğu günden beri savunmadaydı. Sadece bağımsızlıklarını yeni kazanmış ülkeler değil, sosyalist ülkelere de pervasızca savaş açabiliyordu. Çin-Tayvan, Kuzey Kore-Güney Kore, Kuzey Vietnam-Güney Vietnam bölünmelerinde ABD fiili savaş cephesindeydi. Domuzlar Körfezi saldırısındaki tutumu bugünkü Suriye saldırısının aynısıydı. ABD’de henüz eski solcu aydınların neocon ideolojiyle iç içeliğini gözlerden gizleyebildikleri yıllardı. Bu yüzden Domuzlar Körfezi çıkarmasında, emperyalist medyada “Castrist-Guevarist”lere, “Küba’da insan hakları ihlalleri”ne sert çıkıp, akla hayale gelmeyen yalanları yaymalarına rağmen, bunları “solcuyuz” diye yapmıyorlardı.

1 Eylül 2012 Cumartesi

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜNDE EMPERYALİST SAVAŞLARA BİR BAKIŞ...


21. yüzyıl başında emperyalist sömürge savaşları:

Granada, Eski Yugoslavya, Nikaragua, Kolombiya, Irak, Afganistan, Pakistan, Kongo, Liberya, Sudan, Libya, Osetya, Lübnan, Suriye, vb. örnek olaylarından hangisini ele alırsak alalım, ABD ve Batılı emperyalist güçlerin askeri müdahalelerinin bahaneleri hiç bitmez. Ortalama bir sosyalistin yazılı ve görsel anaakım medyanın ideolojik yapısını, psikolojik harekâtlara desteğini bildiğini önvarsayarak belleklerimizi tazelemek istiyorum. Her gazetecilik, tarih araştırmacılığı elbette kaba emperyalizm propagandası amaçlı değildir. Burada bizi ilgilendiren Asya, Afrika ve Latin Amerika’da emperyalist savaşların içeriği ve ana akım medyanın bu içeriği çarpıtma yöntemleridir. Nazi propaganda bakanı Gobbels, bir yalanın ortaya atılarak sürekli tekrarlana tekrarlana diğer alternatifleri nasıl elediğini ballandıra ballandıra anlatmıştı. Nazi propaganda bakanının “Bin Yıllık Reich” inancıyla en kaba ve utanmazca söylediği sözler, ABD’de “Tea Party” ve neoconların, Avrupa’da aşırı sağ ve Neonazi propagandaları dışında bu kadar kabaca seslendirilmez.