15 Mayıs 2012 Salı

Felsefe, Diyalektik, Materyalizm (1): Felsefe Ne İşe Yarar?



Bir felsefedir tutturmuş gidiyoruz. 1980 cuntasının ilk yasakladığı kitap Politzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri’ydi(1).O zamanlar da bugün de birçok devrimci, devrimci teorinin kapısından içeri ‘felsefe’yle, ya da daha kesin konuşacak olursak, diyalektik materyalizmle giriyor.                               
Peki ne işe yarar felsefe dedikleri?
Bu soruya cevap verebilmek için önce başka iki sorunun cevabına ihtiyacımız var:
  1. Felsefe derken ne kastediyoruz?
  2. Felsefe kimin ne işine yarar?
Marx, ünlü 11’inci Tez’inde “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir,” derken niyeti felsefecilerin devrimci mücadeleye uzaklığını, pratikten kopukluğunu eleştirmek değildi kuşkusuz.
Marx, dünyayı yorumlamaktan ibaret bir felsefenin dünyayı aslında doğru bir biçimde yorumlayamayacağını söylemek istiyordu. Çünkü “Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir” (8’İnci Tez) ve şeyleri bu pratikten bağımsız, yani dünyayı değiştirmeden kavrama çabaları hep boşa çıkacaktır.
Hegel’in felsefeyi bir bilim olarak kurma çabasını devralan Marx ve Engels, “Biz bir tek bilim tanıyoruz, o da tarih bilimidir” diyorlar ve böylesi bir bilimin ortaya çıktığı noktada “spekülasyon” olarak felsefenin varlık koşulunu yitireceğini savunuyorlardı:
Demek ki, gerçek yaşamda, kurguculuğun [spekülasyonun-BY] bittiği yerde pozitif bilim; insanların pratik faaliyetinin, gösterdikleri pratik gelişme süreçlerinin ortaya konuluşu başlar. Bilinç konusundaki boş sözler biter, onların yerini gerçek bilgi almalıdır. Gerçeğin kendisi ortaya konduğunda, özerk felsefe varlık ortamını yitirir.
Bu yazının başındaki soruda “felsefe” derken kast edilen, dolayısıyla, işte bu felsefe olmayan, bilim olan “felsefe”dir ve ‘diyalektik materyalizm’ adıyla bilinir.(2)
İkinci alt sorumuza (“Felsefe kimin ne işine yarar?”) verilebilecek bir cevabı yine Marx ve Engels’te bulabiliriz:
… gerçekte ve pratik materyalist için, yani komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek (revolutionieren), varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir.
Yani bu felsefe elbette öncelikle dünyayı değiştirmek isteyenler için gereklidir; devrimcilerin işine yarar. Bu devrimci saldırı “varolan durum”a karşı pratikte gerçekleştirilecekse de, bu durumun teorik bilgisine sahip olmak, yani diyalektik materyalist felsefeye hâkim olmak, devrimciyi güçlü kılar.
Görünüşte, Marx’ıntüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir” ifadesiyle Lenin’in “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” ifadesi birbirleriyle çelişik görünseler de, gerçekliğin diyalektik kavranışının iki boyutunu ifade ederler.
Diyalektik gerçekten de şeylerin ve süreçlerin içindeki çelişkileri, çelişik birliktelikleri görmekle ilgilidir. Bu yüzden de başkalarının tutarsızlık olarak gördüğü şeyler diyalektikçi için gerçekliği oluşturan çatışmanın iki tarafıdır. Yaşam pratiktir ve pratikte değişir, ama teori o pratiğin değişmesi için bize yol gösterir. Çünkü insan düşüncesi ve pratiğiyle bir bütündür.
Tırpan sallamak pratik bir işse de dünyada tırpan sallarken yaptığı işi düşünmeyen tek bir insan bile bulunmaz. Marx, “Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde gördüğü gibi, arı da peteğini yapmada pek çok mimarı utandırır. Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu hayalinde kurabilmesidir,” derken tam da insan var oluşunda teori ile pratiğin ayrılmaz birliğini vurgulamaya çalışıyordu.
Özünde çelişki demek olan diyalektiği tartışmayı bir sonraki bölüme bırakalım. Bu bölümde felsefeyle kastettiğimizin dünyayı gerçekliğine uygun bir şekilde kavramayı hedefleyen diyalektik materyalizm olduğunu ve devrimcilerin eylemlerine ve yaşamlarına bu felsefeyi kılavuz edinmeleri gerektiğine değinmiş olduk. Aşağıdaki Notlar bölümüne de bakmakta fayda ver diyerek burada kesiyoruz.
Notlar:
(1) Gerçekten de 80 öncesi ve sonrasında, ülkemizde devrimci eğitimin temel kitaplarından biridir, Naziler tarafından kurşuna dizilen Fransız komünistin İşçi Üniversitesi’ne verilen derslerden derlenen Felsefenin Başlangıç İlkeleri(Felsefenin Temel İlkeleri, bundan daha kapsamlı olmakla birlikte, Başlangıç daha öz bir çalışmadır). Diyalektik ve materyalist felsefe konusunda başarılı bir giriş metnidir ve konuyla ilgilenenlere şiddetle tavsiye edilir.
Olur da entelektüel abiler/ablalar “Ya, Politzer çok vulgar, çok indirgemeci” diyecek olurlarsa fazla kulak asmamanızı öneririm. Özellikle psikoloji konusundaki katkıları Sartre ve Merlau-Ponty gibi düşünürleri etkilemiş,Gramsci’nin eğitimine katkıda bulunulmuş, Lacan tarafından eserleri saygıyla selamlanmış bir devrim şehididir Politzer. O abiler/ablalar muhtemelen bu saydığım isimlere Politzer’e gösterdiklerinden daha çok saygı gösterirler de ondan değinme gereği duyuyorum.
Politzer’e eleştirileri ve itirazlar genellikle akademik ince elemeler sık dokumalar kategorisine girerler. Marx dâhil hiç kimse Marksist eleştiriden bağışık değildir, dolayısıyla Politzer de eleştirel okunmalıdır, onda da itiraz edilecek pek çok şey bulunabilir. Ama teoriye bir eylem kılavuzu olarak bakanlar için, Politzer’in çalışmasından daha duru, özlü ve sağlam bir eser yazılmadı henüz.
(2) “Marksizm felsefe midir, ideoloji midir, ekonomi-politik midir yoksa tüm bunların eleştirisi midir?” akademik sorusunu bir kenara bırakıyoruz. Gerçekten de Marx ve Engel felsefeyi, ideolojiyi ve ekonomi-politiği eleştirdiler. Örneğin Marx’ın ‘Ekonomi Politik’ diye bir kitabı yoktur ‘Ekonomi-Politiğin Eleştirisi’ diye kitapları vardır. Alman ideolojisinde ideolojiyi sağlam eleştirmiştir. Yapılması gerekenin felsefe değil bilim olduğunu söyler vb. Ancak felsefenin eleştirisi de felsefenin bir parçası olarak görülebilir ve bu yaklaşım ideoloji, siyasi-iktisat vb. için de geçerlidir. Velhasıl, bu akademik soruyu şimdilik tartışma dışı bırakıyor ve Marksizm’i bir felsefe olarak da görüyoruz.


Barış Yıldırım


http://www.haberfabrikasi.org/s/?p=15405

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder