30 Mayıs 2012 Çarşamba

"ZAFER, GÜÇ İLİŞKİLERİ ÜZERİNDEN ELDE EDİLİYOR." GEORGE HABBAŞ SÖYLEŞİSİ



GEORGE HABBAŞ İLE GÖRÜŞME; YENİLDİK!..
-1948′de gerçekleşen “Nabka” ile ilgili anılarınız nelerdir?
Georges Habbaş – Bozgun yılı 1948′den önce Beyrut Amerikan Üniversitesinde tıp öğrencisiydim.Üniversitede de derslerim çok iyiydi.Şarkı söyleyip dans etmeyi seven genç bir adamdım.Kendime güzel bir kariyer hazırlıyordum.Hatta, biyokimya profesörüm kendimi araştırmacı olmaya hazırlamamı istiyordu. Sonra birden, 1948 ve ülkemizin parçalanması… Benim için, asla düşünülemeyecek gerçekleşmeyecek bir şey gerçekleşmişti. Aklımdan geçen ilk şey Filistin’e geri dönmek oldu. Ama ne için? Hiçbir askeri eğitimim yoktu ki.
Üniversite son dönem derslerini yoğunlaştırdı, kısalttı, son ayınkileri ise iptal etti. Doğduğum yere, Led’e gittim. Ürdün ordusu şehrin güvenliğini sağlıyordu ve onu savunmak için mücadeleye girmesini bekliyordum. Ama gerçekleştirilen yoğun bombardımanlar, bizi Led’i boşaltmaya zorladı. Kentten bu ayrılış, siyonist planın vazgeçilmez bir parçasıydı. İsrailliler, Led halkının kenti kendi istekleriyle terk ettiklerini ileri sürdüler. Fakat bu kesinlikle doğru değildi. Beyrut Amerikan Üniversitesinde bize hümanist değerler öğretiliyordu. Bunların boş sözler olduğunun farkına ansızın vardım… Oysa, profesörlerime saygım sonsuzdu.
Led göçünün iğrençliği nasıl tanımlanır bilmem. Bizler var mıydık, yok mu? Cehennemde miydik acaba? Yollardaki onca ölü insan… O anları hayatım boyunca unutamayacağım. Bu olaydan önce siyaseti hiç düşünmemiştim. Ama Led olayları beni kesin olarak bu yola sevketti: Arapların yardımıyla Filistin’i kurtarmalıydık…
-50′li yılların başında Filistin’i geri almanın yollarını nasıl tahmin ediyordunuz?
Beyrut Üniversitesi’nde öğrenciler Filistini, bizi bu hedefe götürebilecek tek çıkış yolu olan Arap Birliğiyle kurtarmak istiyorlardı. Bende Arap Milliyetçileri Hareketini oluşturdum. Bu, gelişerek dallarını Magrib’den Maşrik’e (Batıdan Doğuya) kadar yayacak bir oluşumdu. 1958′de Suriye ile Mısır arasındaki birleşme, bizim için çizdiğimiz yolda elde edilen bir başarıydı. Bu iki ülkenin birleşmesi, Birlik’in devamının geleceği anlamına geliyordu. Siyonist hareketi incelemiştim ve katetmemiz gereken yolun uzun olacağının bilincindeydim. Mücadele uzun soluklu ve tuzaklarla dolu olacaktı. Bu apaçık ortadaydı. 1961 parçalanması (Suriye ile Mısır arasındaki birleşmenin sona ermesi) yalnızca benim için değil, dönemin tüm milliyetçi militanları için büyük bir şok oldu.
Ama bu her şeyin sonu değildi ve bu birliği kurmak için yeniden harekete geçmeliydik. Ama Filistinlilerin Arap Milliyetçileri Hareketi bünyesindeki yeri ile ilgili sorular sorulmaya başlanmıştı. Arap Milliyetçileri Hareketi acaba davalarına çözüm müydü? O dönemde, Cemal Abdül Nasır, Arap milletlerinin kahramanı olarak öne sürülüyordu ve Filistinliler, onun Filistin kurtuluş mücadelesini yürütebilecek tek Arap lideri olduğunu düşünüyorlardı.
-Onun bu mücadeleyi yürütebileceği konusunda şüpheniz var mıydı?
Bana göre, Filistin’in kurtuluşu ve Arapların birleşmesi için mutlaka kitlelerin harekete geçirilmesi gerekiyordu. Herkesin ilahlaştırdığı Nasır’a saygım büyüktü. Ama 1967 bozgunundan sonra, kafamızda sorular belirmeye başladı. Bu bozgun Nasır’a öyle bir darbe vurdu ki, onu istifa etmek zorunda bıraktı.
-Bu büyüklükte bir bozgun yaşayacağınız hiç aklınıza gelmiş miydi?
Dürüst olmak gerekirse, İsraille Mısır arasında bir savaş başlarsa, Nasır’ın galip olacağını düşünüyordum. Bozgun sonrasında Arap Milliyetçileri Hareketi artık benim için Filistin sorununun gereklerine yanıt veremiyordu. Bu yüzden mücadelemizin tüm yükünü taşıması gereken Filistin Halk Kurtuluş Cephesini kurma fikri doğdu. Yine de Arap Birliği’ne bağlı kaldım, o olmadan bu mücadele gerçekleştirilemezdi. Bu savaşa artık yeni bir şekil verip, İsrail’e karşı, Filistin’den savaş yürütmek istiyorduk. Mücadelemiz yavaş yavaş bir iç ihtilal, bir Arap ihtilali boyutu kazanıyordu.
-Ulusal kurtuluş savaşı olarak, hangi modele daha yakındınız?
Cezayir ve Vietnam’ınkine benzer bir mücadele başlatmak istiyorduk.
-Yaser Arafat’ın El Fetih’i de bu tür bir silahlı mücadeleden esinlenmişti…
Bize göre, Filistin mücadelesi, Arap mücadelesinden ayrılamazdı. Çok zaman Yaser Arafat’ın toplantılarda koca Arap aleminde yalnız olmaktan şikayetçi olduğunu duydum: “Ne kadar yalnızız, ne kadar yalnızız!”  (“Ya Vahdana, Ya Vahdana!”). Hayır, yalnız değiliz derdim, hep ona. 50′li yıllarda, ulusal çabaya çok fazla ağırlık verme hatasında bulunduk. (Arap Birliği) Bu da Filistin davasına sekte vurdu. 1967 deneyimi yön değiştirmemize neden oldu. Çabalarımız, Arap mücadelesine dahil olan Filistin mücadelesine yoğunlaşmalıydı.
-30 yılı aşkın mücadelenin ardından Filistin davasında son durum nedir?
Bu soruya mutlak bir dürüstlükle cevap vermeliyim: Kabul etmeliyiz ki bugün mağlup durumdayız. Şu anda bu bozgunu yaşamaktayız. Arafat’ın ya da herhangi başka bir liderin zafer söylemli konuşmalarda bulunması olanaksız. Arap-Siyonist çatışmasını tarihi açıdan inceleyecek olursak, muzaffer olan onlar. Gelecek nesillere şunu söylemek isterim: Yapmamız gereken şey, bu bozgunu kabul etmek, nedenlerini araştırmak ve bundan sonrasını için plan yapmaktır.
-Bu başarısızlığın nedenleri sizce nedir?
Bu başarısızlığın birden çok nedeni var. Bazıları dış etkenlere bağlı nedenler. Siyonist hareket sömürgeci ve emperyalist güçlerden destek aldı. Aynı zamanda resmi Arap yöneticilerinin de bu bozgunda sorumluluk payı var. Aralarından bazıları işbirliği yapmak suretiyle Siyonist hareketin işini kolaylaştırdı. Bu unsurlar tartışılmaz bir rol oynamış olsa da, bunlar başarısızlığı açıklamaya yetmez. Bunun yanı sıra birde özeleştiri yapmamız gerek.
Nasır neden mağlup oldu? FHKC hedeflerine neden ulaşamadı? Bundan gereken dersi çıkarmalı ve gelecek aşamalar için plan yapmalıyız. Aynı zamanda başka deneyimlerden de ders almalıyız. Örneğin Japonya, daha dün yenikken, bugün artık dünya ekonomi devlerinden biri. Aynı şey şimdi yeni Avrupa yapılanmasının merkezi, Almanya içinde geçerli.
 -Hareketinizin hataları nelerdir?
İsrail-Arap çatışmasını ve bunun yol açtığı tüm krizleri, 1936 isyanını, 1948, 1956, 1967 savaşlarını gözden geçirecek olursak bu aşamaların hepsinde askeri mücadeleler yürüttük ama Arap ve Filistin halkları hiçbir zaman toptan harekete geçirilmedi! Bundan sonraki aşama Filistinli halk kitlelerinin hareketlenme aşaması olmalıdır. Teorik olarak, FHKC Yaser Arafat’ın El Fetih’inden daha iyi şeyler başarmalıydı. Filistin halkını harekete geçiremedik! Her ne kadar ihtilali başarısızlığa sürükleyen olumsuz bir rol oynadığı apaçık ortada olsa da, tüm bu olanların yalnızca Ebu Ammar’ın hatası olduğunu söyleyenlere asla katılmıyorum. Bunu düşünmek beni çok rahatsız ediyor çünkü bu olanlardan bizler de sorumluyuz: Ebu Ammar’ın bizi bu duruma getirmesini neden engelleyemedik? Faaliyetlerini yalnızca ABD’ye değil, BM kararlarına ve uluslararası topluluğa dayanarak devam etmeliydi.
Biz, uluslararası yasallığa, yani BM kararlarının yasallığına sahiptik. Ebu Ammar Madrid’e gittiğinde uluslararası yasallığı terk etmiş, Oslo anlaşmalarını kabul ettiğinde ise Arap yasallığını askıya almıştır. Bu iki yasal dayanak olmadan ne yapılabilirdi ki? Şimdi sonuç ortada: Günden güne aşağılanıyor, çünkü artık hiçbir şeyi yok…
-Fakat önce El Fetih sonra da FKÖ “Filistinli mülteciler” sorununu uluslararası yansımaları olan siyasi bir davaya dönüştürdü…
Evet, bu doğru. Ama nerdeyse hedeflerimizden oluyorduk. Filistin kimliğinin FKÖ siyasi hareketlerinden ve uçak kaçırma olaylarından doğduğu şüphesizdir. Halbuki pratikte hiçbir şey kurtarmadık.
-Bugünkü öncelikler nelerdir?
Hala dört milyon Filistinli zorla göç ettirildikleri yerlerde yaşıyorlar. Onları düşünmek gerek. Sadece Yaser Arafat’ın Tunus’tan Gazze’ye dönmüş olması yeterli değil.
-FHKC’nin yön değiştireceğini mi söylüyorsunuz?
Stratejimiz hiç değişmedi. İlke edindiğimiz düşünceleri somutlaştırmalıyız. Herkesin; kadın, yaşlı, çocuk, herkesin harekete geçmesini ilke edinmiştik. Ama bunu yapamadık. İhtilalimizin bütün çabası, “fedai” tipi bir askeri eylem örgütlemekten ibaretti. İntifada yapmamız gereken şeyin en güzel örneğidir. Bütün kitleler sosyal bir ihtilale gitmelidir. FHKC’nin bundan sonra gerçekleştireceği aşama, sosyal kurtuluşa bağlı bir ulusal kurtuluştur.
-Bu FHKC’nin yeni bir siyasi girişimi midir?
Geçmişte yaptığımız hata, esas düşmanımız hedef alması gerekirken, eylemlerimizi başka hedeflere yöneltmiş olmamızdır. Geçenlerde, Birleşik Arap Emirlikleri başkanı Şeyh Zayed ile temaslarda bulunduk. Geçmişte yasal olan bazı Arap rejimlerine karşıydık. Bu bir hataydı. Bizim düşmanımız İsrail ve Siyonizmdir.
-Mücadeleyle geçen bunca yılın ardından, Filistinlilere vermek istediğiniz mesaj nedir?
Mücadelemiz uzun soluklu bir mücadele. Bir sonraki aşama, fikirlerimizin yeniden esaslı bir şekilde gözden geçirilme aşamasıdır. Önce bütün Filistinlilere, sonra da bütün Araplara şunu söylemek isterim: İsa, Muhammed ve Tanrı aşkına, Siyonizm’i inceleyin! İyice inceleyin. Siyonizmle ilgili gerçekleri kavramanızın zamanı geldi artık. Eğer bunu yapmazsak, asla ilerleyemeyiz.
-Siyonizm’i anlamak Filistinlilerin durumunda ne gibi değişiklikler meydana getirir?
Onların bu “sözde barış” yoluyla yürümelerini engeller. Filistin liderlerinin ve bazı Arap ülkelerinin bugünkü girişimleri, Siyonizm’den hiçbir şey anlamadıklarını gösteriyor. Toprağımızı elimizden alan, petrollerimizde gözü olan birine karşı kendimizi savunmaktan başka bir şey yapmadığımızı her zaman aklımızda tutmak çok önemli. Bizi katil olarak nitelendiriyorlar, oysa yalnızca kendimizi savunuyoruz. Bir de askeri etkinlik var, ama tek yöntem bu olmamalı. Filistin ulusal savaşı ile Arap dünyasının savaşı arasındaki bağı hatırlatmakta fayda var. Zafer adalet ile adaletsizliğin çatıştırılmasıyla elde edilmiyor. Zafer, güç ilişkileri üzerinden elde ediliyor. Adalet tarafında olduğumuz bir gerçek, şimdi olumlu bir güç ilişkisi kurmak gerek.
-Nasıl?
Şimdi her şey değişiyor. Tıpkı Rusya ve Çin gibi, Avrupa davamızı destekliyor. Şimdiki Filistin yönetimi ise ABD’den destek almak istiyor… Oysa onlar bize karşılar!
-Diğer hareketlere göre, El Fetih, İslamcılar, yeni girişimizde kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bütün güçleri birleştirmek için, bir Filistin Arap Ulusal Cephesi oluşturma çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu birleşmeye İslami örgütler ve El Fetih de dahil. Tabii ki programımızı, yani İsrail’le ittifak yapılamayacağını kabul etmeleri şartıyla! Her türlü direniş bizim hedefimizdir.
Bu görüşme 22 Aralık 1997′de Amman’da gerçekleştirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder