11 Nisan 2012 Çarşamba

HÜZNÜN VE HASRETİN RESSAMI- NURİYE KILINÇ


Hüznün ve hasretin ressamı Nuriye Kılınç’ın resimlerine bakıyorum birer birer. Zaman donmuş gibi 1980’li yıllarda. Şişmiş bir ayak. Hücreye tıkılmış çıplak bir kadın; asla “nü” değil. Daha sonra önümden gurbet, mültecilik göçmenlik temaları akıyor. Bavullar geçiyor gözlerimin önünden. İçimdeki sessizlik yavaş yavaş meraka dönüşüyor. Yaşananları unutmak için didinenleri, hatta “MC,” DP’den itibaren bilumum muhafazakâr, Türk-İslam sentezcileri haklıydı da yanlış olan bizdik galiba diyerek utangaç düşüncelerini ifade edenleri hatırlıyorum. Yıl 2011; Ocak ayının son günlerindeyiz. İzmir’in ılıman kışında bilmediğim bir Kanada-Malatya soğuk iklim ve kar kuşağını düşünüyorum.


Ufak özyaşam öyküsünde akademik başarıları, sergilerini okuyorum Nuriye’nin. Resimlerinde bir İngilizce sunum dikkatimi çekiyor. Hınzırlık edip editörlük yapmadan okuyorum. Hep suskun, hep sessiz duran bir insan nasıl bu kadar güzel yazıp bu kadar güzel çizebilir? Öyküsü hepimiz için tanıdık. Ama onda bu hüznü yaratabileceğini nasıl atlamışız? Kendi savaşımız için sanatı ne kadar yüceltmiş olursak olalım, sanatçının adım adım doğuşunu nasıl görmemişiz? Tesellim bireyin özgür kalmasının sanatı yüceltmesi. Şiirle başlayıp gerisini getiremeyen, bir şeyler yazıp romanlaştırmaya çalışan ama beceremeyen, hiç olmazsa anılarını yazmaya çalışıp kalemi eline alınca debelene debelene kâğıtları karalamaktan öteye gidemeyenler arasındayız.

Hrant Dink’in eşi Rakel hanımın “bebekten katil yapan” düzen benzetmesinin tersini yaşadığım için sevinçliyim. Bebekten ressam yapan bir devrimimiz var!  Bu bile yeter. Hep bir yerlerde, kan ve ateş günlerinin içinden çıkıp yüreğinde o hayatı içtenlikle harmanlayacak birilerinin olduğunu düşündüm. Teoriler, kitaplar, edilen büyük sözler, kavgalı tartışmalar, vb. bir anda bir tuvale sıkışıp donuyor. İspanya İç Savaşı’nı, cumhuriyetçi direnişi, devrimi, faşizmi Picasso’nun bir tek tablosunda duyumsamıştık. Sonra okuduk insanların acılarını, savaş taktiklerini, o korkunç yenilgiyi. Şimdi de bizim devrim çarkından geriye hapishane-mülteci şiirlerinin, kurgu edebiyatının, müziğinin, vb. yanına sağlam dokulu resimler de ekleniyor. 

Kurtuluş Savaşı'nı en güzel Avni Arbaş'ın resimlerinden duyumsamıştık. Abidin Dino'dan hüzün, barış ve aşkı... Şimdi mültecinin gurbetliğini, yüreğinin-beyninin bir köşesinde kalmış acıları Nuriye'nin resimlerinden anlayıp hem mutlu olacağız hem kahrolacağız. Mutlu olacağız; çünkü atan yürekler, düşünen beyinler, usta eller de var diyeceğiz dünyamızda. Kahrolacağız;  çünkü Big Bang 'le oluşan evrende galeksilerin sürekli birbirinden kaçtığı gibi, ülkemizin siyasal Big Bang'inin evreninde uzaklaşan yüreklerin de bir daha aynı madde topağına sıkışması imkânsız.    

Ellerin dert görmesin, renklerin solmasın, esin kaynakların tükenmesin Nuriye! 
Ali Çakıroğlu













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder